Dünya, 07 Ekim 2023 günü başlayan Hamas-İsrail Savaşını (Gazze Savaşı) endişe ile izlerken, aynı ayın sonlarında gündeme bir anda Kızıldeniz gerginliği giriverdi. Yemen’de yer alan Husi’lerin, Kızıldeniz’de seyreden İsrail ve İsrail’i destekleyen ülkelerin yük ve petrol gemilerine saldırdıklarını, Kızıldeniz’deki deniz ticaretinin durma noktasına geldiğini, birçok büyük taşımacılık şirketinin Kızıldeniz yolunu kullanmama kararı aldıklarını öğrendik. Ardından, Kızıldeniz’de güvenliği sağlamakla görevli ABD ve İngiliz savaş uçaklarının bazı Husi hedeflerini vurduklarını duyduk.
Hamas-İsrail savaşı nedeniyle zaten gergin olan Ortadoğu, yeni bir gerginliğin pençesine düşmüş gibi görünüyor. ABD ve İngiliz saldırısının ardından Başkent Sana’da gövde gösterisi yapan Husi’ler, dünyaya meydan okumuş, saldırıların karşılıksız kalmayacağını söylemişlerdir. Ortaya çıkan gerginliğin ve bundan sonraki muhtemel gelişmelerin ABD, Avrupa, Rusya, İran, İsrail, Türkiye ve diğer Körfez ülkeleri açısından kısaca değerlendirilmesinde yarar vardır.
Yemen, zor bir coğrafya ve iklim koşullarında yer alan geri kalmış bir Ortadoğu Ülkesidir. Suudi Arabistan, Umman, Eritre, Cibuti ve Somali ile komşudur. Nüfusu 2022 yılı itibarıyla 30.984.000, yüz ölçümü 527.968 km2 dir. 1.200 km uzunluğunda sahil şeridine sahip, Arap Yarımadası'nın en güneyinde yer alan bir ülkedir. Güneyinde Aden Körfezi, Kuzey batısında Kızıldeniz, Güney batısında ise bu ikisini birleştiren 32 kilometre uzunluğunda Babül Mendep (Bab-El Mendeb) Boğazı bulunmaktadır. Umman Denizi ile Kızıldeniz'de 200'e yakın adası vardır. Uluslararası alanda Arap Birliği, Birleşmiş Milletler, Bağlantısızlar Hareketi ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyesidir.
Yemen ekonomisi, petrol ve tarıma dayalıdır. Petrol üretimi kendisine ancak yeterken, üretilen buğday, mısır, şeker pancarı, kavun ve pamuk gibi tarım ürünlerinin çoğunu ihraç etmektedir. Ülkenin son on yılda yaşadığı karışıklık, iç savaş, göç ve açlık nedeniyle dünyadaki en kırılgan ülkelerin başında yer almaktadır. 2019 yılında yaklaşık 24 milyon kişinin, yani nüfusun %85'inin insani yardıma ihtiyaç duyduğu BM tarafından ifade edilmiştir.
Geçmişi çok eskilere dayanan Yemen, 1538-1629 ve 1849-1918 yılları arasında Osmanlı İdaresinde kalmıştır. Osmanlı Devletine en fazla isyan eden, coğrafi ve iklim koşulları nedeniyle bastırılması en uzun süren isyan, Yemen isyanıdır. Osmanlı Devleti, 1629-1849 yılları arasında iki yüz yıl Yemen’i bu isyanlar yüzünden terk etmiştir.
Uzun yıllar iç çatışma yaşayan ülke, 2012 yılında Arap Baharından etkilenmiş, iç karışıklık yaşamış, hükümet devrilmiş, ekonomisi giderek kötüye gitmiştir. Yaşanan iç savaşta 400.000 insan hayatını kaybetmiştir. Sonuçta, bir yanda Arap Ülkelerinin desteklediği İHVAN yanlısı Merkezi hükümet, bir yanda El Kaide Terör Örgütü, diğer yanda İran destekli Husi’ler tarafından kontrol edilen parçalı bir görünüm kazanmıştır.
Husiler, 1992 yılında İran yanlısı Şii Zeydi lider Hüseyin Bedrettin El-Husi tarafından kurulmuştur. Resmi adı Ensarullah’tır. 2014 yılında mevcut hükümete isyan ederek başkent Sana ile ülkenin kuzeyini kontrol altına almıştır. Halen bu bölgeleri kontrol altında tutmaya, İran’ın bölgedeki politikalarını desteklemeye devam etmektedir.
07 Ekim 2023 günü Hamas-İsrail savaşı başlayınca, Husi’ler, İran’ın da etkisiyle, Hamas’ı desteklediklerini açıklamışlardır. Bu maksatla İsrail’e birkaç kez uzun menzilli füze fırlatmışlar ancak, füzeler hedefine ulaşamadan havada imha edilmiştir. Bunun üzerine, 31 Ekim 2023 tarihinden itibaren Kızıldeniz’de seyreden İsrail bandıralı yük gemilerine el koymaya, dron ve füzelerle saldırmaya başlamışlardır.
Husi’lerin saldırıları ve gemilere el koyma girişimleri nedeniyle, bazı büyük taşımacılık şirketleri, Avrupa’dan Hindistan, Çin ve Japonya’ya veya aksi yöndeki rotalarda Kızıldeniz yolunu kullanmama kararı almışlardır. Bu karar, Avrupa tedarik yolunun Afrika’nın güneyinde yer alan Ümit Burnuna yönelmesi demektir ki, mesafeyi on bin kilometre kadar uzatır. Sadece bu karar bile, henüz geniş ölçüde uygulanmasa bile, deniz ticaretinde navlun ücretlerini %61 oranında artırmaya yetmiştir. Dünya ticaretinin %12’sinin Süveyş-Kızıldeniz yoluyla yapıldığını düşünürsek, bu yolun kullanılmaması halinde maliyetin ne kadar artacağı, bunun zaten kırılgan olan dünya ekonomisine nasıl bir darbe indireceği kolaylıkla anlaşılabilir.
Gelişen durum ve Husi saldırılarının artması üzerine, ABD ve İngiltere, Kızıldeniz’de deniz ticaret güvenliğini sağlamak üzere uluslararası bir Görev Grubu kurulmasına karar vermiştir. 18 Aralık 2023 tarihinde kurulan “Refah Muhafızı Operasyonu” adlı Deniz Görev Grubuna, ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Seyşeller, İspanya ve Bahreyn olmak üzere toplam on ülke katılmıştır.
Söz konusu Görev Grubu, Husi’lerin yaptığı birkaç gemi kaçırma olayına, dronlarla yapılan birkaç saldırıya müdahale etmiş, engel olmuştur. 10 Ocak 2024 günü Husi’ler, Kızıldeniz’deki bir ABD gemisine füze ve kamikaze dronlarla saldırı düzenlemiş, 11 Ocak 2024 günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Husi’lerin saldırılarını derhal durdurması yönünde karar almıştır.
Aynı gece, ABD ve İngiliz savaş uçakları Husi’lere ait bazı radar ve haberleşme sistemlerine saldırı düzenlemişlerdir. Saldırıya Akdeniz’de bulunan savaş gemilerinden fırlatılan güdümlü seyrüsefer (Tomahawk) füzeleri de dâhil edilmiştir. ABD Başkanı Biden, Kızıldeniz’de güvenliği sağlamak için gerekirse daha sert tedbirler alabileceklerini ifade ederken, İngiliz Başbakanı Sunak “Sınırlı, gerekli ve orantılı eylemlerde bulunduk” ifadesini kullanmıştır. Söz konusu saldırıya, diğer koalisyon ülkeleri de destek vermişlerdir.
Kızıldeniz’de gerginlik kimlerin işine yarar, kimleri zor durumda bırakır? Konuya bu açıdan baktığımızda, başta bu denize komşu olan ülkeler ve Süveyş Kanalı nedeniyle Mısır büyük zarar görür. Benzer şekilde Kızıldeniz yolu ile ticaret yapan Avrupa ülkeleri, ABD, Türkiye, Kısmen Rusya, Uzakdoğu’da Çin, Hindistan ve Japonya ile diğer Uzakdoğu ülkeleri de zarar görürler. O halde Kızıldeniz’de güvenliği sağlamak, bütün bu ülkeler için hayati derecede önemlidir. Hal böyle olunca, muhtemel bir çatışmada Husi’lere doğrudan destek verecek ülke yok denecek kadar azdır.
İran, bölgenin en aktif ülkelerinden biridir. Suudi Arabistan ile sürekli rekabet, menfaat ve rejim çatışması içindedir. Ayrıca, Irak savaşından sonra Güney Irak’taki Şii Grupları organize ederek, ayrı bir güç haline gelmelerini sağlamıştır. Suriye’de Esat Rejimini destekleyen bazı silahlı grupları kontrol etmektedir. Lübnan’da faaliyet gösteren Hizbullah Terör Örgütü de İran desteklidir. Gazze’yi kontrol eden Hamas Örgütü uzun yıllar İran desteği ile ayakta kalabilmiştir. Halen devam eden Hamas-İsrail savaşında; Hamas’a doğrudan yardım edemeyen İran’ın, Husi’leri kullandığı ve kullanmaya devam edeceği değerlendirilmektedir.
Rusya, Ukrayna savaşı ile yeteri kadar meşgul görünmektedir. Bu nedenle, Hamas-İsrail savaşında yeteri kadar ses çıkaramamış, aktif olamamıştır. Ancak, bu durum, Rusya’nın İran ve Suriye vasıtası ile Husi’lere veya İsrail karşıtı olan diğer ülkelere/örgütlere destek vermediği anlamına gelmez. ABD ve Avrupa’nın dikkatini Ukrayna’dan başka bir bölgeye (Kızıldeniz gibi) çekebilmek için elinden gelen her şeyi yapabilir.
Süveyş Kanalı, yıllık yirmi bin gemi geçişi ile bölgenin en önemli deniz geçiş güzergâhlarından biridir. Söz konusu gemilerin %26 sı Avrupa ve ABD’ye petrol ve sıvılaştırılmış gaz (LNG) taşıyan tankerlerden oluşmaktadır. Kızıldeniz’in ve dolaysıyla Süveyş Kanalının kapanması halinde; Avrupa ve kısmen ABD petrol krizi yaşayacak, Mısır, milli gelir açısından önemli bir kayba uğrayacaktır. Halen yıllık 4,5-5 Milyar Dolarlık döviz getirisi ile Mısır’ın en istikrarlı gelir kaynağı olan Süveyş Kanalı’nda taşımacılık sekteye uğradığında, Mısır Ekonomisi önemli bir darbe yiyecektir.
Kızıldeniz’deki güvensizlik, bu denize limanı olan ülkelerde üs kuran ya da üs kurmak isteyen küresel aktörleri (ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Çin gibi) ve zengin Körfez Ülkelerini (İran, Suudi Arabistan, BAE gibi) yakından ilgilendirmektedir. Bu bölgede üs kurabilen devletler, gelecekte bu önemli deniz ticaret yolunu kontrol edebileceklerini hesaplamaktadırlar.
Kızıldeniz’deki gerginliğin Türkiye’ye de doğrudan veya dolaylı etkileri olacağı muhakkaktır. Son yıllarda Afrika’ya açılım projesini hayata geçiren Türkiye’nin Körfez ülkeleri, Somali, Sudan ile yakın ilişkileri bulunmaktadır. Somali ve Sudan’daki iç karışıklıklar, Türkiye’ye bu ülke ordularının eğitilmesi için önemli bir avantaj sağlamıştır. Bu maksatla Somali’nin başkenti Mogadişu’da iki yüz kişilik askeri eğitim birliği bulunduran Türkiye, Somali’nin ekonomik kalkınmasına ve Avrupa’ya açılmasına da önemli katkılar sağlamaktadır. Kızıldeniz’deki gerginliğin artması, geçmişte Aden Körfezi ve Afrika Boynuzu bölgesinde deniz korsancılığı ile mücadeleye aktif olarak katılan Türkiye’nin, ilerideki gelişmelere paralel olarak bu yönde yeni adımlar atmasını gerektirebilir.
Sonuç olarak Kızıldeniz, bugün olduğu gibi önümüzdeki on yıllarda da uluslararası güç mücadelesi için önemli bir bölge olmaya devam edecektir. Türkiye, ulusal menfaatleri çerçevesinde, müttefikleri ile birlikte bu güç mücadelesinde yerini almalı, söz konusu denizlerde bayrak göstermeye devam etmelidir.
Nevzat KUTLU