1852 doğumlu olan Moşkov’un asker kökenli olduğunu, özellikle Gagavuz Türkleri hakkında uzman olduğunu ve yaşadığı dönemin şartlarını dikkate alarak çalışmalarına ihtiyatla bakılmasında yarar olduğunu belirtelim.
Moşkof, Balkanlarda yaşayan Türkleri, öncelikle Müslüman ve Hristiyan olarak ayırıyor.
Hristiyan Türkleri, Karamanlılar -Gagauzlar -Makedonya Gagauzları –Surguçlar olarak listeyeleyen Moşkof, Müslüman Türkleri ise -Osmanlılar -Gacallar -Tozluk Türkleri -Kızılbaşlar –Yörükler olarak gruplandırmıştır.
Moşkof’un Hrıstiyan Türkler ve bilhassa Gagavuzlarla ilgili ayrıntılı bilgiler içeren eserleri bulunuyor. Ancak Müslüman Türklere ilişkin yazdıklarına özel bir parantez açmak gerekiyor.
Onun gruplandırması üzerinden ve yine onun ifadeleriyle anlatmaya devam edecek olursak:
Osmanlılar hakkında söylenecek fazla birşey yoktur. Herkesçe bilinmektedir ki bunlar OsmanIı İmparatorlugunu kuranlardır.
Diger Türk Boyları gibi bunlar da Avrupa' ya Orta Asya'dan gelmişler, fakat Iran ve Küçük Asya'yı geçerken daha güney yolu seçmislerdir. İsimlerini ise 13. asırda yaşayan Sultan Osman’dan almışlardır…
Balkan yarimadasinda Osman ve Osmanlı kelimesi Türkçe asil, aydin, münevver kelimelerinin karşılığı olarak kullanılmaktadır.
Yukarıda saydığımız diğer Müslüman-Türk gruplarina ait, ortak Türk ismi taşıyan için ise “medeni olmayanlar” biçiminde bir algı vardır.
Türk kelimesi ise aşağı sınıftan olan kaba, cahil kelimelerinin karşılığı olarak kullanılmaktadır.
Osmanlılar arasında bu kelime bizim Rusça’daki herif kelimesine yakın bir manadadır.
Bu sebeple gururlu ve asil bir Osmanlı’ya Türk denilmesi büyük bir hakaret sayılabilir.
Osmanlıların dili diğer Türklerin dillerinden şöyle ayrılır: Asil sınıfın kullandığı, ince duyguları ifade eden kelimeler Arapça ve Farsça'dan alınmıştır…
Balkan Yarımadasındaki diğer gruplara geçmeden önce Türk aşiretlerinin Balkanlarda nasıl yayıldıklarına dikkat çekmek istiyorum…
Osmanlılar buraya Küçük Asya'dan Boğaz ve Marmara’yı geçerek ve yanlarında halklarını da getirerek geldiklerine göre Edirne ve istanbul tarafındaki yarım adanın güneydoğu kısmı Türk nüfusunun en yoğun bölgesi olmasını beklersiniz.
Ne var ki Türk demiryolunu takip edip İstanbul’da karadan çıkarsak surların hemen arkasında yerli halk olduğu halde Türkler, Yunan kökenlilere de yer veriyor.
Yunan köyleri Edirne vilayetine kadar uzanıyor.
Öyle ki Türkler, yabancı halklar arasında sadece vahalar halinde veya şehirlerde yönetici - asker olarak yaşıyorlar.
O halde sıradan Türk halkı nerede?
Türklerin büyük çoğunluğu İstanbul’a yakın değil, Bulgaristan’ının kuzeydoğu bölgesindedir…
Balkanlardaki Türk köyleri Makedonyanın bir ucundan öbür ucuna, Arnavut sınırına kadar dayanıyor.
Rus subayının “Türkler nerede” sorusuna verdiği cevaptan sonra kaldığımız yerden Bulgaristan Türklerini nasıl sınıflandırdığına kaldığımız yerden devam edelim.
Bir kez daha hatırlatalım ki bunlar Moskof’un kendi görüşleri ile bir takım kaynaklara dayandırdığı tezleridir. İhtiyatla bakılması gerekir.
Moskof’un Gacallar ismini verdiği Türkler, Deliorman’da Rusçuk-Silistre-Varna-Şumnu gibi Türk şehirleri arasında kalan bölgede yaşıyor.
Gacal Türkleri, Eski Cuma civarındaki Tozluk Türklerinden konuşmaları ve simaları ile tamamen ayrılıyorlar.
Gacal kelimesi Türkçe’de Kuvvetli anlamına geliyor fakat Bulgaristan’ın diğer bölgelerinde yaşayan Türkler, Gacal’ı zengin manasında kullanıyor.
Daha sonra bahsedeceğimiz Kızılbaşlar ise Gacallara, yezit diyor. Bu kelime rakip, düşman manasında kullanılıyor, bu kelimeyi ayrıca dini anlamda da bir ayrımı ifade ediyor.
1896’daki Varna Okulu raporunda ise Gacalları yani Deliorman Türklerini, Türkçeyi koruyan, Han Asparuh tarafından getirilen ana Bulgarların torunları olduğu iddiası var.
Bunun yanı sıra Osmanlılar tarafından ya zorla ya da gönüllü Müslüman yapıldıkları ifade ediliyor.
Bu noktada yazarın ifadelerinden o dönemdeki Türklük algısı hakkında birkaç cümle daha yazmakta fayda var.
Balkan yarımadasındaki Türk halklarından olan bütün tanıdıklarımın dillerinde onların Türk asıllı olduklarına dair kanıtlar korunmaktadır.
Mesela, Osmanlılar ve Gagauzlar kendilerine asla Türk demezler, ama kendi dillerine de asla Osmanlıca veya Gagauzca demezler…
İkisi de bir yabancı ile karşılaşınca “Türkçe anlıyor musun?" diye sorarlar…
Müslüman Türklerin sınıflandırılmasına kaldığımız yerden devam edecek olursak, üçüncü sırada Tozluk Türkleri bulunuyor.
Osmanpazarı’nın kuzeybatısından Kesarev-Kesarevo, Tarnovo civarını içine alan bölgeye Tozluk deniyor.
Hakkında şöyle bir söylenti var, Küçük Asya’dan elen Türkler Bulgarlarla yüzyıllarca savaşmışlar ve onları toz haline getirmişler, bu işi yapan esas Türklere Tozluk Türkleri deniyor imiş.
Geriye kalan tek tük Bulgar haneside 16.yy sonlarında Türkleşerek, Türklerin arasına karışmış ve Gerlovo Türklerinin atalarını meydana getirmiş…
Moskof, Gerlovo Türkleri hakkında ise şunları yazmış. Preslav dağları ile Balkan dağlarının kuzey yamaçları arasında kalan bölgeye Gerlovo deniyor.
Dış görünüm olarak Tozluk Türklerinden bir farklı olmayan bu bölge Türkleri ise Bulgar asıllı olup zamanla Türkleşen Bulgarlardır.
Bunların bir kısmı Romanya’ya ve Güney Bulgaristan’a göç etmiş, bir kısmı ise Türkleşmiştir…
Moskof’un sınıflandırmasında beşinci sırayı Kızılbaşlar alıyor. Onun ifadesiyle Kızılbaşlar, Balkanlarda Karnobat, Deliorman ve Gerlovo'nun bazı bölgelerinde yaşayan küçük ve esrarengiz bir halktır.
Osmanpazarı vilayetinin Divanlar, Küçükler, Veletler köylerinde ve Varna vilayetinde Kumluca, özellikle Uzak Kumluca köyünde yaşayan bu topluluk, diğer Türkler tarafindan Kızılbaş olarak isimlendiriliyor.
Kendileri ise bu adı aşağılayıcı olarak görüyor ve kendilerine “Alianist veya Alevi" diyorlar. Ali, onların en önemli kutsallarındandır…
Kızılbaş Müslümanlar, barışçıl, çiftçilikle uğraşan ve Osmanlılardan çok farklı bir halktır. Domuz etini yiyor, şarap içiyor, kadınların başı açık olarak dolaşmalarına izin veriyorlar. Kanın dökülmesini büyük bir günah olarak görüyor…
Kuran’ın 'in katı kurallarına uymuyorlar. Bunlar Şii değil özgür düşünen Müslümanlardır.
Onlar İslamı sadece dış görünüş olarak kabul ediyorlar. Camileri var, ama oraya hiç gitmiyorlar.
Kızılbaşlar tavşan eti de yemiyorlar. Ancak bunun sebebi tavşanın pis bir hayvan olması değildir.
Kızılbaşlara göre tavşan, peygamber gibi gördükleri Ali’nin kedisidir. Dolayısıyla ona olan saygılarından dolayı tavşan yemiyorlar.
Kızılbaşlar "Tekke" adı verilen evliya mezarlarına karşı da çok özel bir saygı gösteriyorlar…
Yazar, buna Demir Baba ve Hüseyin Baba’nın mezarlarını örnek gösteriyor…
Kızılbaşlarda Patriarkal aile yapısı var, buna göre evlenen erkek çocukları baba evinde kalmaya devam ediyor…
Oysa Osmanlılarda ve Gagauzlarda evlenen erkek baba evinden ayrılıyor...
Yazar, diğer Türklerden farklı olarak Kızılbaşların kırmızı kuşak değil yeşil kuşak bağladığını yazsa da sonradan yaşlı Gacallar’ın da yeşil kuşak bağladığını farkederek düzeltme yapmış.
Moskof’un sınıflandırmasında Yörükler de ayrı bir yer tutuyor.
Yörükler yani Konyarlar göçebe koyun çobanlarıdır. Daha çok Makedonya’da yaşıyorlar. Önceden onlar küçük Asya’da yazın dağlarda kışın ise nehir kenarlarında koyun besleyip sürekli göçüyorlardı…
Yörük kelimesi Türkçe yürümek kelimesinden geliyor. Türkçede göçebe yani sürekli yer değiştiren anlamina geliyor.
Yörüklerin kendileri bu isimle çok övünüyorlar; Konyar kelimesi ise bazılarına göre Bulgarca Kon kelimesinden, bazılarına göre Türkçe Koyun kelimesinden bazılarına göre de eski Selçuklulardaki Konya Beyligi, Yunanca ikonya adından geliyor...
Yörükler, Küçük Asya'dan Avrupa'ya çeşitli zamanlarda göçmüşlerdir. Sultan Bayezid ilk grup olan Saruhanlıları 1398-1402 arasında Filibe’ye getirmiş…
Diğerleri onların peşlerinden gelmişler. Onlar Makedonya’nın nehir ağzı sahillerinde bulunan Meriç’ten Selanik’e kadar uzanan topraklara yerleşmişlerdir…
Yörükler, yazın sürülerini Rodop dağlarında ve yaylalarında otlatıyorlardı. Ancak daha sonra oraya yerleşmişlerdir…
17. asrın yarısına kadar Yörükler büyük gruplar halinde göçüyorlardı… Sonrada göçerliği sadece Güney Makedonya'daki dağların güney taraflarındakiler devam ettirdi, onlar da zamanla gruplar halinde ülkenin ortasındaki dağlara doğru göç edip yerleşmişlerdir…
Yazar, Yörük Türklerinin konuşmaları diğer Türklerin konuşmalarından farklı diye nitelendiriyor. Bu Türkçe’nin Azerice’ye yakın olduğunu belirtirken kaynak olarak Vamberi isimli birisini gösteriyor. Ancak bu isim hakkında bir bilgi bulunmuyor.
Yörük Türkçesinde çok sayıda eski Türkçe kelime olduğunu söyleyen Moskof’a göre Osmanlıcadaki böyle eski kelimeler Arapça-Farsça ile yer değiştirmiş…
Rus ordusunda istihbarat subayı olarak çalıştığına dair bilgiler olan Valentin Alexandroviç Moskof, 1922’de Sofya’da ölmüş.
Moskof’un notları taraflı, siyasi amaçlı veya bilimsel çalışmalardan çok istihbarat amaçlı olarak dikkate alınmalıdır.
Ancak Balkan Türklerinin etnik ve sosyolojik yapısı hakkında faydalı olabilecek ayrıntılar içermektedir.
Ayrıca Türk tarih yazımından ayrı olarak Osmanlıda Türk algısı konusunda önemli izler taşımaktadır.
Akın Üner