Osmanlı Devletinin zayıflamaya başlamasıyla taşrada asayişi sağlamak için yöresel olarak güçlü ailelerden yararlanma yoluna gidilmiştir.
Osmanlı tarihine ayanlık dönemi diye geçen bu yıllar, örtülü olarak yeni bir Anadolu beylikleri dönemi olarak nitelendirilebilir.
Bu süreçte Sinoptan Batuma kadar olan Karadeniz sahilleri boyunca ayanlık mücadelesi veren ailelerden birçoğu günümüzde bile güçlü biçimde varlığını korumaktadır.
SARIALİZADELER
Bu ailelerden Sarı Alizadeler, her ne kadar Trabzon’un Of ilçesine dayanan bir aile olsa da kökenlerini Selçuklular'ın kirman kolunun başı olan çağrı bey'in oğlu kavurd beye dayandırmaktadır.
Aile öyküsüne göre Kavurd Bey, Sultan Alp Arslan ve Melikşah'a karşı iktidar mücadelesine girmiş ve başarılı olamayınca kendisine bağlı oymaklarla birlikte Malatya taraflarına sürgün edilmiştir.
Bu oymaklardan birisinin beyi olan Sarı Ali, zamanla ayrılarak önca Van civarına ve oradan da Trabzon’un Of ilçesinin bulunduğu bölgeye yerleşmiştir.
Sarı Ali oymağının konduğu köy olan Küçükhol’de yöre halkından farklı olarak ana dili Türkçe olan Kıpçak kökenli aileler yaşıyordu.
Sarı Alizadeler, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bölgenin saygın ve güçlü alelerinden birisi olarak varlığını korudu.
1874 yılından bu yana bölgenin belediye başkanlığı bu ailenin elindedir.
Osmanlı Rus savaşı döneminde direnişin liderliğini yapan aile, soyadı kanunundan sonra Sarıalioğulları, Saral, Sarıoğlu, saraloğlu gibi isimler almıştır.
Günümüzde ailenin merkezi Of ilçesinde olmakla beraber başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin birçok yerine yayılmışlardır.
TUZCUZADELER
Kökenlerini Karamanoğullarına dayandıran Rize merkezli Tuzcuzade ailesi ise bölgenin en eski ayanlarından birisidir.
On sekizinci yüzyılda yaşayan Memiş Ağa, ailenin bilinen en eski üyesidir.
Memiş Ağa’nın Hopa eşrafından Hamdi Bey’in oğlu ve Erzurum Valisi Ahmed Paşa’nın yeğeni olduğu kaydedilmekle birlikte Tuzcuoğlu ailesiyle ilgili bugüne ulaşan en eski kayıt 1763 yılına aittir.
Bunun öncesinde Trabzon’daki Osmanlı adli kayıtlarında Rize sakinlerinden Tuzcuoğlu Ömer’in birçok kişiyi yanına toplayarak eşkıyalık yaptığından bahsedilir.
Sonraki kayıtlarda ise Tuzcuoğlu ailesi, Rize’nin ağyanı olarak geçer.
Bu durum, Tuzcuoğlu ailesinin rakiplerini bertaraf edip 1760’lardan itibaren Rize âyanlığını ele geçirdiğine işaret etmektedir.
Aile, Osmanlı Rus savaşları döneminde devlete bağlı kalması sayesinde gücünü gittikçe arttırmıştır.
Tuzcuoğlu Memiş Ağa döneminde Rize’den Batum’a kadar olan bölgeyi elinde tutan aile, ilerleyen dönemlerde Trabzon’daki güçlü sülaleler ile mücadeleye girmiştir.
Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşına aktif olarak katılan Tuzcuoğlu ailesinin tek parti döneminde siyasetten uzak durduğu gözlenir.
Soyadı kanunu çıktığında Tuzcu ismini alan aile, halen İstanbul ve Rize merkezli olarak varlığını güçlü birçimde korumaktadır.
HAZİNEDARZADELER
Bölgenin tanınmış ailelerinden birisi olan HazinedarZadelerin bilinen en eski ismi 1870’li yıllarda doğan ve 1818’de hayatını kaybeden Hazinedarzade Süleyman Bey’dir.
Canikli Ali Paşa’nın haznedarı olan Süleyman Bey, Osmanlı döneminde Trabzon valiliğine getirilmiş ve paşa ünvanı almış birisidir.
Gürcü kökenli olduğu ve bölgedeki Gürcülerden destek alarak asayişi sağladığı rivayet edilir.
Aile tarihinde Gürcistanda yaşayan Kınık Türklerinden Tavat isimli bir oymaktan geldiği söylenmekle birlikte bu kanıtlanmış değildir.
Hazinedar Zadele, sonraki dönemde Ordu ve Samsun bölgesinde etkin bir aile olarak çok önemli devlet görevlerinde bulundu.
Cumhuriyet döneminde Haznedar ya da Haznedaroğlu soyisimlerini alan ailenin Karadeniz ile bağı sürmekle birlikte büyük ölçüde İstanbul’a yerleştiği görülüyor.
CANİKLİZADELER
Samsun ve Orta Karadeniz odaklı Canikzadeler ailesinin kurucusu olarak 1720 doğumlu Hacı Ali Paşa gösterilir. Babası Fatsalı Ahmet Ağa’nın zalim birisi olduğu söylenir. Bu nedenle çocukluğu sürgünlerle geçtikten sonra 1762’de Gürcistan’da çıkan bir ayaklanmayı bastırmak için verilen devlet görevi sonrasında Canik bölgesinde yeniden saygınlık kazanmıştır.
Samsun, Amasya, Tokat ve Ordu civarında asayişi sağlamakla görevlendirildi.
Sonrasında Osmanlı Rus savaşları için gittiği Kırım’da ve ardından İran sınırında çıkan isyanlara devlet adına yararllık gösterdi.
Böylece Samsun ve civarında devletin güvendiği bir aile olarak gücünü iyice arttırdı.
Ancak sonraki dönemde özellikle İç Anadoluda güçlü bir aile olan Çapanoğullarıyla girdikleri rekabet onları İstanbul nazarında zayıflatmaya başladı.
1787’de başlayan ve beş yıl süren Avusturya savaşı sırasında Canikli ailesinin isteksiz tavırları ve halkın şikayetleri nedeniyle yöreden uzaklaştırıldılar.
Ailenin Rusların elinde esir olan Battal Hüseyin Paşa hariç tamamı asıldı.
Ruslar tarafından çıkartılan aftan yararlandıktan sonra ülkesine dönen Hüseyin Paşa, Osmanlılar tarafından yeniden devlet görevine getirildi.
Ancak Hüseyin Paşa’nın ölümünden sonra ailenin Çapanoğullarıyla kavgası devam etti. Rusya ve Kırım konusundaki tecrübeleri nedeniyle Osmanlı devleti tarafından çeşitli görevler aldılar. Ancak yöre halkıyla ilişkilerindeki sert tutumları, kavgacı ve hırslı kişilikleri nedeniyle devletle ilişkileri istikrarlı olmadı. Ikinci Mahmut tarafından idam edilen Canikli Tayyar Mahmut Paşadan sonra eski güçleri kalmadı.
HACISALİHZADELER
Diğer büyük bir aile olan Hacı Salihzadelerin bilinen en eski üyesi Hasan Ağa, 1737'de Tonya Ayanlığı için mücadelede adı geçerken 1750'lerde Akçaabat'taki ağyanlık mücadelesinde ve 1760 başlarında Yomra'daki ayanlık mücadelesinde adı geçmektedir.
Onun oğlu Ömer Ağa ise Tonya ve Akçaabat ayanı olarak 1770'lerden 1790 başlarına kadar görev yapmıştır. Ömer Ağa'nın oğlu Ali Ağa Osmanlı ağyanlık tarihinin en çalkantılı döneminde yaşamış ve ayanlık bölgesini Tonya ve Akçaabat'tan Maçka'ya, Gümüşhane'ye ve Tirebolu'ya kadar genişletmiştir.
İkinci Mahmud'un ağyanları ortadan kaldırmaya başladığı dönemde bölgede yok etmek istenen ilk ayan olmuştur.
Hakkında çıkan idam fermanı nedeniyle şiddetli bir silahlı mücadele içine girmiş, Tuzcuoğlu Memiş Ağa ile birlikte hareket etmiştir.
Yeniçeri ocağının kaldırıldığı ve Rus savaşı tehlikesinin belirdiği 1826 yılında gücünden yararlanmak amacıyla affedilmiş ve Rize kaymakamı olmuştur.
Tonya ayanı ve Akçaabat kaymakamı olarak 1844'te ölmüştür.
Ali Ağa'nın yaptırdığı konaklar, camiler, medreseler ve bunların himayesi için kurduğu vakıflar Tonya ve Akçaabat'ın gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır.