Türk Milliyetçiliği konusunda bilinen en eski yazılı belge hiç şüphesiz Orhun Yazıtlarıdır.
Burada açıkça Türk budunlarına yönelik milliyetçi çizgide cümleler yer alır.
Ancak bundan önce de fiilen milliyetçilikle açıklanabilecek tutumlar söz konsudur.
Sözün gelişi İskit Kraliçesi Tomris’in Perslere karşı direnişi de milliyetçi izler taşımaktadır.
Lakin Tomris’in, Temuçin’in ve Mete Kağan’ın sergiledikleri liderlik, milliyetçilik olgusundan daha ziyade hükümdarlık dürtüsüyle açıklanabilir.
Bir başka deyişle tarih boyunca ortaya çıkan yüzlerce uygarlığın başındaki hükümdarların hakimiyet kurma maksadıyla yaptığı savaşlar, işgaller, anlaşmalar ve diğer tutumlardan çok da farklı değildir.
Doğrudan bir Türk hanedan mensubunun milliyetçi bir tavır sergilediği ilk bilinen örnek, Hun Şehzadesi Çi Çi’nin mücadelesidir.
Geçiş efekti
MÖ 220’lerde Aşina Hanedanı tarafından kurulan Asya Hun İmparatorluğunun yükseliş dönemi, MÖ 161’de hükümdar olan Kün Çin Kağan döneminde sona ermişti.
35 yıla yakın kağan olan Kün Çin döneminde Çinlilerin Hun İmparatorluğu üzerindeki etkisi iyice artmıştı.
Bir yandan Aşina ailesine mensup şehzadelere gönderilen soylu Çin prenseslere eşlik eden koruma birlikleri vasıtasıya hanedanın en yakınına kadar sokulan Çinliler, öte yandan İmpratorluğun çatısındaki Moğol ve Tunguz boylarını kışkırtmaktan geri durmuyordu.
Kün Çin’ın MÖ 126’da ölümü sonrasında Çinlilerin giderek artan müdahaleleri, Hun İmparatorluğunun gittikçe güç kaybetmesine sebep oldu.
Voyenkiu diye kayıtlara geçen Hun İmparatoru MÖ 57’de öldüğünde yerine geçen Hohanşi, son derece dağınık bir durumdaki devletin varlığını sürdürmenin tek yolunun Çin egemenliğini kabul etmek olduğunu düşünüyordu.
Çinlilere vergi göndermek, istendiğinde Çin ordusuna savaşçı vermek ve ileri Çin karakollarının Hun ülkesinde kurulmasına izin vermek gibi ağır koşullar içeren bir anlaşmayı kabul etmişti.
Hohanşi’nin kardeşi Çi Çi ise bu koşulları küçültücü buluyordu.
Genç şehzadenin “biz Hun ülkesini at sırtında vuruşarak kurduk, diğer kavimler üzerinde bu yolla saygınlık edindik. Kağanlarımız kahramanca ölmeyi göze alarak Hun ülkesini yaşattı.
Bu yolla kağanlık güdebildiler. Öldüklerinde yerine töre gereği küçük kardeşi veya oğlu kağan oldu. Ölmekten korkandan kağan olmaz. Kağansız Hun ülkesi de yok olur gider” dediği rivayet edilir.
Çinlilerle yapılan anlaşmaları kabul etmeyen Çi Çi, kendisi gibi düşünenlerle birlikte Hun ülkesinin batısına çekildi ve ağabeyinin kağanlığını tanımadığını söyleyerek bağımsızlık ilan etti.
Tarihçilerin Batı Asya Hun Kağanlığı diye kaydettikleri bu yeni devlet, Çinlilerin hakimiyetini kesin biçimde reddetti.
Çi Çi Kağan da yeni bir Mete gibi hareket ederek çevresindeki boyları etrafında toplamaya başladı.
Talas Irmağı boylarını yurt edinen Çi Çi, Hun geleneklerinden farklı olarak sabit bir başkent inşaa etti.
Etrafını surlarla ören ve buraya yerleşen Çi Çi, bunu muhtemelen Çinlilere öykünerek yapmıştı ve bir anlamda bunu özgürlük sembolü olarak kabul etmişti.
Ancak bu kararı, onun sonunu da beraberinde getirdi.
Bağımsızlığının yirminci yılında, MÖ 35’lerde ülkesine saldıran büyük Çin ordusunu bu şehrin duvarları ardında savunma yaparak karşılamaya kalktı.
Meydan savaşlarına ve vur kaç taktiklerine alışık olan Hunların kale savunması deneyimi yoktu.
Buna karşın ezelden beri surların ardındaki kentlerde yaşayan ve binlerce yıldır iç savaşlarda ve düşman hücumlarında kale kuşatmalarına alışık olan Çinliler, Hun savunmasını kolayca aştılar.
Çin kayıtalrı MÖ 35’te gerçekleşen bu savaşta Çi Çi Kağanla beraber çocuk ve kadınların da içinde bulunduğu 1518 Hunlunun yaşamını yitirdiğini yazmaktadır.
Böylece Türk tarihinin bilinen en eski milliyetçi hükümdarı Çi Çi Kağan ve kurduğu Batı Asya Hun Kağanlığı da tarihteki yerini alacaktı.
Ağabeyinin Çin himayesine giren Doğu Hun Kağanlığı ise kısa süre içinde Çin Hanedanı tarafından asimile edildi.