Antik oruç uygulamaları ilk olarak M.Ö. 1500 civarında Vedik (Hinduizm’den önceki din), Hinduizm ve Jainizm (Budizm ile ilgili bir Hindistan dini) dinleriyle ortaya çıktı. Belirli kutsal günlerde oruç tutmak, hasat ve yemenin hem hayvanlar hem de bitkiler üzerinde yarattığı yükü ve zararı azaltmak için yaygın bir uygulamaydı.
Öyle görünüyor ki, insanlık tarihinde oruç tutulmadığını bildiğimiz bir dönem yok. Her kültürde, her dinde, her coğrafyada yazılı kaynaklarda oruçtan bahsedilmektedir. Oruç eski kültürlerde hem sağlık ve hemde maneviyat için kullanılmıştır. Eski Mısır'da, eski Hindistan'da ve eski Yunan'da oruç, tedavi edici, koruyucu sağlık amaçlarının yanı sıra ruhun güçlenmesi ve huzur amacıyla da kullanılıyordu.
Yunan kültüründe bugün oruç tutma şekli, eski ruhani atalarımızın oruç tutma şekline göre değişti. Bugün biz hayvansal ürünlerden kaçınırken, eski Yunanlılar her türlü gıdadan uzak duruyor ve sadece su içiyordu. Büyük matematikçi ve filozof Pisagor'un (M.Ö. 580-500) zihinsel algıyı ve yaratıcılığı artırdığına inanarak 40 gün boyunca sistematik olarak aç kaldığı kayıtlara geçmiştir; günümüz bilim adamları da bunu kanıtlamıştır. Ayrıca Pisagor ve takipçilerinin katı vejetaryenler olduğunu da biliyoruz.
Sokrates'in öğrencisi olan Platon (MÖ 427-347), tıbbı 'doğru' ve 'yanlış' olarak ikiye ayırmıştı; ‘doğru’ olan orucu, havayı ve güneşi içeren sağlık veren 'gerçek' varlık olarak belirlemiş idi.
Ancak Akdeniz diyetini yaratan, oruç ve beslenmeyi felsefe alanından çıkarıp tıbbi bir zorunluluk haline getiren ise modern tıbbın babası Hipokrat (M.Ö. 460-357) olmuştur.
Hasta bir kişi için oruç tutmakla ilgili şunları söylediği kayıtlardadır: "hastanın yiyecek ile beslenmesi çok daha nadir olmalıdır, çünkü hasta aç kalmaya dayanabilecek durumdayken (yiyeceğin gücü yetinceye kadar) yani hastalık olgunluğuna ulaşana kadar hastayı tamamen yiyecekten arındırmak genellikle faydalıdır. Hastayı ne kadar beslerseniz o kadar zarar görür. Hasta çok zengin beslendiğinde hastalık da besleniyor, yani besin hastalığa kemre vazifesi görüyor, hastalık hücrelerinin çoğalmasını sağlıyor. Aşırılık doğaya aykırı.”
Yani şunu demek istiyor: Eğer vücut aç kalma (besin almama) ile kendini temizlerse, hastalığa sebep olan hücreler besin (kemre) bulamadığı için çoğalamıyorlar ve dolaysı ile hastalıkta ilerleyemiyor. Lakin uzun sureli açlık’ ta tabiki önerilmez, (NOT).
Tıp eğitimi olmayan sıradan bir kişi olarak, hasta olduğumuzda iştahımızı kaybettiğimiz gerçeğine dikkat çekmek isterim, bu da beni Hipokrat'ın doğanın insan vücudunu nasıl ayarladığının farkında olduğu sonucuna varmaya yönlendiriyor.
Demekki vücudumuz iştahını doğal olarak kaybederek hastalığına karşı besin almayıp aç kalmakla kendi tedbirini kendi alıyor.
Eski Yunanlılar, oruç tutmanın epilepsi hastalarında nöbetlerin daha az sıklıkta ve daha az şiddetli hale gelmesine neden olduğunu fark etmişlerdi.
Burada yukarıdaki bilgilere atfen, gelin biraz daha Oruç’un veya aç kalmanın vücudumuza nasıl yardımcı olduğunu açıklamaya çalışalım? Mesela kanser hastalığına:
Orucun artık kansere karşı da etkili olduğu artık çok iyi biliniyor. Vücudumuz enerji stresi altındayken tüm verimsizlikleri ortadan kaldırmaya çalışır. Vücudun en verimsiz hücreleri olan kanser hücreleri öncelikle hedeftedirler.
Kanser hücreleri normal hücrelere göre glikoz molekülü başına çok daha az enerji üretir. Oruç tuttuğumuzda ilk hedef onlar oluyor.
Pankreas ve karaciğer gibi organlarımız, vücudumuza sürekli olarak sağladığımız besinleri sindirmek ve absorbe etmek için çok çalışmak zorundadır. Yani bu organlarımız çok stresli ve aşırı yük altında.
İnsanlar karaciğer yağlanmasının normal bir olay olduğunu düşünüyor çünkü 8/10 (80%) kişide bu durum mevcut. Yaygındır! ancak normal değildir. İkisi birbiri ile karıştırılmamalı.
Yağ yapan hormonlarınız olduğunda, yağları parçalayan hormonlarınız olmayacak ve bunun tersi de basit bir mantıktır.
Yani oruç tuttuğunuzda yağ yapan hormonlarınız beslenemedikleri için vücudunuzdan yavaşça yok olur. Diyet ile kilo kaybetmenizin sebebide budur.
Birçok insanda kanserin son aşamalarda (4’ncü derecelerde) bile tersine çevrildiği vakalar olmuştur. Ve oruç bu meyanda en önemli önleyicilerden biri olmuştur.
Oruç her çareye cevap olmayabilir ancak birçok yönden yardımcı olabilir.
Diğer dinlerde oruç kültürüne devam edersek, mesela İncil'de oruçtan bahsedilir ve Musa, İlyas ve İsa'nın oruçları da dahil olmak üzere 40 günlük birçok oruçtan söz edilir.
Katolik ve Ortodoks Kiliseleri'nde hem bireysel hem de cemaat olarak uygulamalar yapılmaktadır ve katı oruç kuralları artık uygulanmamaktadır. Oruç, duaya vurgu ve yoğunluk verir. Özellikle Tanrı için açlığı ve O’nun iradesini ifade eder. Yaradılışın iyiliğini, bazı faydalarından yararlanmanın geçici olarak teslim olmasıyla ortaya koyar ve bu nedenle her zaman bir şükran unsuru içerir. Oruç Hristiyan öğretisinde özellikle açgözlülük günahına karşı bir idmandır.
Yahudi orucu yılda yalnızca iki kez, tam 24 saat boyunca gerçekleşir. Bu ciddi günler yas ve tövbe üzerine kuruludur ve katılımcıların ertesi gün gün batımından gün batımına kadar oruç tutmasını gerektirir.
Yahudilerde Yiyecek ve içecekten uzak durmanın yanı sıra, Tisha b'Av'a anmak (Bet HaMikdaş manastirinin yıkılması yıl dönümünde yas için oruç tutma), yıkamamayı, banyo yapmamayı, cildi yağlamamayı, deri giymemeyi veya evlilik yakınlığına girmemeyi de içerir.
Ramazan ayında oruç tutmanın manevi faydalarının yanı sıra yukarıdada sıraladığımız gibi sağlık açısından da birçok faydası vardır. Çalışmalar orucun kan şekeri düzeylerini düşürmeye, vücut iltihaplanmasını azaltmaya ve genel kalp sağlığını iyileştirmeye yardımcı olabileceğini göstermiştir. Oruç, biyolojik ritmi düzenlemeye ve uyku kalitesini artırmayada yardımcı olur.
Sonuç olarak, daha az kalori kazanımı ile daha sağlıklı, temiz ve canlı bir hayat sürme şansı yakalıyoruz. Ramazan ayı dışındada tavsiyem bilhassa aksam yemeklerinin az yenmesinde fayda vardır.
Oruç’un sağlığınıza fayda getirmesini istiyorsanız Ramazan boyunca normalde yediğinizden çok daha az yemeli vede az besin alma sonucu açlık hissettmelisinizki vücudunuz kendini zararlı toksinlerden, yağlardan arındırsın.
Not: Oruç tutmak veya kasıtlı olarak kısa süreliğine yemeksiz kalmak, kilo vermenin veya belirli tıbbi durumları yönetmenin sağlıklı bir yolu olabilir. Ancak bunun günlerce değil saatlerce yapılması gerekir. Oruç tutmaya başlamadan önce sağlık uzmanınıza bunun sizin için güvenli olup olmadığını sormayı unutmayın. Hiç yemeden sonraki günlerde vücutta olan değişimlere bakarsak:
Bir gün sonra:
Vücudunuz normalde ana enerji kaynağı olarak glikozu veya şekeri kullanır. Yemek yemediğinizde glikoz rezervleriniz bir gün içinde tükenir.
Yemeksiz geçen bir günün ardından vücudunuz glukagon adı verilen bir hormon salgılar. Bu hormon karaciğerinize glikoz yapmasını söyler. Bu glikoz çoğunlukla beyninizi beslemek için kullanılır.
İki veya üç gün Sonra:
Yiyeceksiz geçen iki veya üç günün ardından vücudunuz yağ dokusunu parçalamaya başlar. Kaslarınız bu süreçte oluşan yağ asitlerini ana yakıt kaynağı olarak kullanır.
Yağ asitleri karaciğerde keton oluşturmak için de kullanılır. Ketonlar vücudun enerji için kullanabileceği başka bir maddedir. Bunlar kan dolaşımına salınır. Beyin bunları yakıt olarak kullandığında çok fazla glikoza ihtiyaç duymaz. İnsanlar yiyecek olmadan da hayatta kalabilirler çünkü karaciğer keton üretimine geçebilir.
7 Gün Sonra:
Yağ asidi rezervleri tükendiğinde vücut proteine geçer. Ne kadar az yağ dokusuna sahip olduğunuza bağlı olarak bu noktaya ulaşmanız yalnızca birkaç gün sürebilir. Ancak bir haftaya gelindiğinde çoğu aç insanın vücudu, protein elde etmek için aktif olarak kasları parçalamaya başlayacaktır.
Uzmanlar, suya erişiminiz olduğu sürece yemek yemeden iki aya kadar yaşayabileceğinize inanıyor, Angela Morrow, RN.