Çocuklar, yüreklerinde kötülüğe dair en ufak bir gölge taşımadan, sevgiyi ve mutluluğu en doğal halleriyle yaşarlar. Küçük şeylerden duydukları büyük sevinç, içten bir kahkahanın sıcaklığı ve dünyaya karşı duydukları sınırsız güven, insan ruhunun en duru halini yansıtır. Onlar için bir yağmur damlası, gökyüzünde uçan bir kuş ya da bir kelebeğin kanat çırpışı bile tarifsiz bir hayranlık ve mutluluk sebebidir. Hayatı koşulsuzca seven, umutla bakan ve her anı coşkuyla yaşayan çocukların dünyası, masumiyetin en güzel ifadesidir.
Kaygıların, sorumlulukların ve büyük hesapların olmadığı, dünyanın kocaman bir oyun alanı gibi göründüğü o eşsiz zaman dilimi… Çocuk ister zengin ister fakir bir aileden gelsin, nerede ve nasıl bir ortamda büyüyor olursa olsun, içindeki keşfetme heyecanıyla, hayal gücüyle ve küçük şeylerden duyduğu tarifsiz mutlulukla dünyayı kendi gözlerinden en güzel haliyle görmeyi başarır.
Çocukların mutluluğu, dış dünyanın sunduğu imkanlardan çok, iç dünyalarının zenginliğiyle ilgilidir. Sıcak bir aile ortamında büyüyen, sevgiyi hisseden, koşulsuz kabul gören bir çocuk, en basit şeylerle bile büyük bir mutluluk yaşayabilir. Fakir bir ailenin çocuğu, ayakkabısız da olsa koşmanın, sokakta arkadaşlarıyla oynamanın, toprağa şekiller çizmenin tadını çıkarabilir. Zengin bir ailenin çocuğu da en pahalı oyuncaklara sahip olsa bile, yine de basit bir oyunla mutlu olabilir. Çünkü çocukluk, anın içinde var olabilme sanatıdır ve bu sanatta sahip olunan maddi imkanların etkisi yok denecek kadar azdır.
Bir çocuğun mutluluğu, dış koşullardan çok, ruhunun saflığından gelir. Yeni uyanan bir günün heyecanı, annesinin sesinden duyduğu bir ninni, babasının omzunda hissedilen güven, oyun parkında ya da mahalle arkadaşlarıyla geçirilen zaman… Bunların her biri, belki büyüdükçe sıradan detaylar gibi görünen ama çocukken dünyalara bedel olan anlardır.
Bir çocuğun en büyük özelliği, küçük şeylerle mutlu olabilme yeteneğidir. Elindeki bir oyuncak araba, gökyüzünde süzülen bir uçurtma, su birikintisine atılan taşın oluşturduğu halkalar bile içinde tarifsiz bir sevinç yaratabilir. Çünkü çocuklar, mutluluğu gelecekte aramaz; onu tam da yaşadıkları anın içinde bulurlar.
Bazen eski bir bez bebeğin kollarında hissettiği sıcaklık, bazen de okuldan eve dönerken aldığı bir akide şekeri, o anı büyülü kılmaya yeter. Çünkü çocuklar, mutluluğu gösterişli şeylerde aramazlar; onlar için en büyük ödül, sevdikleriyle geçen vakit ve oyun oynamanın getirdiği sınırsız özgürlüktür.
Çocukluk, hayallerin en özgür olduğu dönemdir. Bir çocuğun gözünde bir masa örtüsü pelerindir, karton kutular birer uzay gemisidir, evin bahçesi ise keşfedilmemiş bir ormandır. Çocuklar, hayal kurarken sınırlara takılmaz, gerçeklik ile düş dünyası arasındaki ince çizgiyi istedikleri gibi esnetirler. Bu yüzden de mutluluk, onlar için çok daha kolay ulaşılabilir bir duygudur.
Oysa büyüdükçe, sorumluluklar ve hayatın getirdiği zorunluluklar arasında hayal gücümüz körelir, küçük şeylerle yetinmeyi unuturuz. Oysa çocukluk, mutluluğun dış koşullara bağlı olmadığını kanıtlayan en güzel dönemdir.
Bir çocuğun en büyük mutluluk kaynağı, çevresinde hissettiği sevgidir. Anne-babasının güven veren kolları, dedesinin anlattığı masallar, büyük bir kahkahaya dönüşen kardeş kavgaları… Sevgiyle büyüyen bir çocuk, hayatta ne yaşarsa yaşasın içinde hep o ışığı taşır.
Belki de çocukluğun en güzel yanı budur: İçinde sevginin olduğu her şey, saf bir mutluluk yaratır. Bir çocuğun annesine sarılışı, babasıyla birlikte oynadığı bir oyun, öğretmeninden aldığı bir aferin bile yüreğinde sonsuz bir sıcaklık oluşturur. Çocukluk, sevginin en masum ve en karşılıksız yaşandığı dönemdir.
Büyüdükçe çocukluk anılarımızı birer masal gibi hatırlarız. O günlerde her şey daha kolaydı, daha basitti. Hayatın karmaşıklığıyla henüz tanışmamıştık. Bir yağmur damlasını camdan izlerken bile mutlu olabiliyorduk. Çünkü çocukken sahip olduğumuz şey, hayata en saf haliyle bakabilmekti.
Belki de büyüdükçe en büyük kaybımız, mutluluğun peşine düştüğümüz yolların giderek uzaması. Oysa en gerçek, en saf mutluluk hep yanı başımızdaydı, küçük anların, ince detayların içinde saklıydı. Çocukluk bize öğretiyor ki mutluluk, sadece büyük başarılarda, büyük hayallerde değil; bir kahkahanın içinde, bir dostun sıcacık gülümsemesinde, ya da bir yaz akşamı gökyüzünü seyrederken hissettiğimiz o tarifsiz huzurda gizli.
Belki de gerçek mutluluk, büyüdükçe kaybettiğimiz ama her zaman içimizde saklı kalan o masumiyeti ve neşeyi yeniden bulabilmekte gizlidir. Emin Erman, 22 Şubat 2025