Çağşur’un Yaslı Sessizliği

Her yıl olduğu gibi bu yıl da 15 Ekim’de, tarihimizin en acı sayfalarından biri olan Çağşur Katliamı’nı anmak istedim.

Ne var ki, bazı bilgi eksiklikleri ve hazırlık sürecindeki gecikmeler nedeniyle yazımı zamanında sizlerle paylaşamadım.

Bu nedenle tüm okurlarımdan içtenlikle özür diliyorum.

Yine de inanıyorum ki, Cumhuriyetimizin 102. yılını kutladığımız bu anlamlı günlerde, Çağşur’da yaşanan o büyük acıyı hatırlamak, bize Cumhuriyetin değerini ve bizlere kazandırdığı huzur, adalet ve insanlık anlayışının kıymetini bir kez daha hatırlatacaktır.

O kara günün masum kurbanlarını anarken, aynı zamanda Cumhuriyetimizin bize sağladığı barış ve kardeşlik ortamının ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha derinden hissediyoruz.

Bugün, tarihimizin acı bir sayfasını yeniden hatırlıyor, bir asrı aşkın bir süredir yüreklerimizde dinmeyen bir sızıyı anıyoruz…

Bazı köyler vardır, sadece toprakla değil, acıyla da yoğrulmuştur. Adı Çağşur ’dur…

Bafra’ya yaklaşık 45 kilometre uzaklıkta, bir zamanlar bereketiyle, komşuluğuyla, huzuruyla anılan bu köy, şimdiki adı Esençay, 15 Ekim 1917 günü insanlık tarihine kara bir sayfa olarak kazındı.

Birinci Dünya Savaşı’nın en çetin yıllarıydı. Osmanlı Devleti dört bir cephede savaşırken, cephe gerisi savunmasız kalmıştı. Bafra gibi cepheden uzak yerlerde asker yoktu; çünkü eli silah tutan herkes kurtuluş savaşı için vatan savunmasındaydı.

 

İşte o zayıf anı fırsat bilen Rum çeteleri, Pontus Devleti kurma hayaliyle, yüzyıllardır aynı topraklarda birlikte yaşadıkları Müslüman komşularına silah doğrulttular. Merzifon Amerikan Koleji çevresinde örgütlenen bu gruplar, köylere saldırarak korku ve vahşet saçtılar.

15 Ekim 1917 Pazartesi günü Çağşur köyü kana bulandı.

O sabah köy, her zamanki gibi sessizdi. Fırınlarda ekmek pişiyor, çocuklar sokakta oynuyordu. Kimse, birkaç saat sonra yaşanacak felaketin farkında değildi.

Köyü saran ateş, sadece evleri değil; insanlığın vicdanını da yaktı.

67 can, hiçbir suçu olmadan, hiçbir savunma hakkı olmadan, sadece Türk ve Müslüman oldukları için katledildi.

O gün, Çağşur’ da bir anne yavrusunu koruyamadı, bir baba ailesine siper olamadı.

Bir köyün sesi sustu, bir neslin izi silindi…

Ama onların hatırası, bu toprakların hafızasında silinmeden kaldı.

 

Kara İlyas, Havzalı Vasili, Kel Sava ve Kara Andon gibi çete liderlerinin başını çektiği 600 kişilik grup, köyü kuşattı. Evler bombalandı, ahşap yapılar bir anda alev aldı. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar cami ve okula sığındı — ama ateş onları da sardı.

Kurtulmak için köyü savunan birkaç jandarma ve köylü kahramanca direnmeye çalıştı, ama güç dengesizdi. Teslim oldular… Ardından yaşananlar ise kelimelere sığmaz: Kadınlara saldırılar, çocukların, yaşlıların vahşice katledilmesi…

O gün, 67 masum insan — çoğu kadın, çocuk ve yaşlı — hayattan koparıldı.

Katliamdan kurtulabilen az sayıdaki kişi Bafra’ya sığındı. Köylerine dönebilmeleri ancak yıllar sonra, Millî Mücadele’nin zaferiyle mümkün olabildi.

Ama Çağşur’un acısı hiçbir zaman dinmedi. O topraklarda hâlâ bir sessizlik hâkimdir — o sessizlik, aslında bir çığlıktır.

Bugün Çağşur Katliamını anmak, sadece bir köyün yaşadığı acıyı hatırlamak değildir; insanlığın ne kadar kolay unutabildiğini, ama unutmaması gerektiğini hatırlatmaktır.

Unutmak, yeniden yaşanmasına izin vermektir.

Bugün bizler, o masumların aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.

Onların sessiz çığlığı hâlâ rüzgârla köyün taş evlerinin arasında dolaşır.

Ve biz biliyoruz ki, unutmak ihanettir.

Unutmak, o acıların yeniden yaşanmasına izin vermektir.

Çağşur’un yanan ocaklarından yükselen duman, bize bugün hâlâ aynı dersi fısıldıyor:

Kardeşlik, merhamet ve birlik olmadan bu topraklarda huzur yeşermez.

Ruhları şad, mekânları cennet olsun…

Çağşur’un şehitlerini rahmet, minnet ve hürmetle anıyoruz.

Çağşur, bize bir kez daha öğretmiştir ki:

Birlik içinde yaşamanın, barışın, kardeşliğin kıymeti; savaşın, nefretin ve bölünmüşlüğün bedelinden çok daha büyüktür.

O masumların ruhu, bu toprakların hafızasında yaşamaya devam ediyor.

Ve bizler, her 15 Ekim’de aynı sözü tekrarlamalıyız:

 

Bir daha asla.