Ancak huzurun asıl kaynağı, insanın kendisiyle ve çevresiyle barışık olmasında gizlidir. Çünkü huzur, dış dünyadan gelen değil, iç dünyadan yayılan bir ışık gibidir. Onu bulmak için değil, onunla yaşamak için çaba sarf etmek gerekir.
Modern hayatın karmaşasında huzuru bulmak daha da kıymetli hale geldi. Huzur üzerine yazmak, hem kendi iç dünyama bir yolculuk yapmamı hemde okuyucularımın bu evrensel konu hakkında iç dünyalarını imtihan etmelerine, böylelikle yazımdan ilham alarak kendi huzur kaynaklarını veya huzursuzluk nedenlerini keşfetmenin, yani kendilerini anlamalarının, bir yolu sağladığına inanıyorum. Yazarken bu derinlik, bana hem bir ifade alanı hem de okuyucularıma bir düşünme fırsatı sunuyor diye düşünüyorum.
Bu girişlerden sonra şimdi gelelim Sema kızımızın huzuru keşfetme hikayesine; lütfen konsantre olunuz ve özümseyerek okuyunuz!
Sema, uzun bir süredir beklediği sessizliği nihayet bulmuştu. Şehrin kargaşası ve bitmek bilmeyen sesleri arasında kaybolduğunu düşündüğü anlar geride kalmış gibi görünüyordu. Başında hafif bir esintiyle, ayakları çıplak, bir zamanlar çocukluğunun geçtiği köydeki bahçeye adımını attı. Her yer papatyalarla kaplıydı; sanki geçmişin izleri, bugünün umutlarıyla örtüşüyordu.
Huzur burada mıydı? İçinde bir his kıpırdanıyordu. Huzurun, bir zamanlar gömüldüğünü sandığı o çiçeklerle mi birlikte yeşermişti? Kalbindeki daralma yavaşça yerini derin bir nefese bıraktı. Ellerini papatyaların arasına daldırdı; ellerinin altında toprağın nemini, geçmişin acılarını, yılların yorgunluğunu hissetti.
Annesinin sesi kulağında yankılandı. “Huzur, içimizde filizlenir, kızım,” derdi her zaman. Sema, gözlerini kapatıp bu sözlere sığındı. Annesinin elleriyle sardığı yaralarını, gözlerinde beliren umut dolu bakışlarını hatırladı. Belki de yıllarca onu aramasına rağmen, huzur hep buradaydı, içindeki kırık anıların arasında saklıydı.
Birden rüzgârın fısıltısı değişti; sanki uzaklardan bir melodi taşıyordu. Papatyaların arasındaki serçeler telaşla uçuşmaya başladı. Sema, onları izlerken gülümsedi. Hayatın kendisi de böyle değil miydi? Bir anlık sessizliğin ardında bir hareket, bir dalgalanma… Fakat huzur, her defasında kalbini yeniden bulabilmekteydi.
Gözlerinden süzülen birkaç damla yaş, toprağa karıştı. Sema, dudaklarından dökülen bir dua ile başını göğe kaldırdı. İçinde büyüyen huzurun, toprağın kokusuna, papatyaların narin yapraklarına, çocukluk hatıralarına karışıp onu sardığını hissetti.
Sema’nın gözleri papatyalarla dolu bahçeyi süzerken, uzaktan gelen ince bir melodinin farkına vardı. Bu, eski zamanlardan hatırladığı bir ninni gibiydi. Rüzgârın getirdiği bu tatlı ezgi, onu çocukluğuna, annesinin sıcak kollarında güvende hissettiği o eski zamanlara geri götürdü. O an, içindeki huzur dalga dalga büyüdü. Nefes alıp vermek bile daha kolay hale gelmişti; her bir nefes, yaşamın ta kendisini derinlemesine hissettiriyordu.
Bir anda bahçenin öteki ucunda, taş bir bankta oturan yaşlı bir adam fark etti. Adam, gri sakalları ve derin çizgileriyle yüzüne işlenmiş yılları taşıyordu. Gözleri, Sema'nınkilerle buluşunca ince bir tebessümle ona baktı. Sema, içgüdüsel bir şekilde oraya doğru yöneldi. Bu yabancı ama bir o kadar tanıdık gelen adamın kim olduğunu tam olarak bilmesede, kalbi ona doğru çekilmişti.
“Hoş geldin, kızım,” dedi yaşlı adam, sesi dingin (sakin) ve yumuşaktı. “Burayı hatırladığını biliyordum.”
Sema bir an afalladı. “Beni tanıyor musunuz?” diye sordu.
Adam, derin bir nefes aldı ve bahçeyi saran çiçekleri izleyerek, “Bu bahçeyi benimle birlikte işleyip büyüten çocuklardan biriydin. Hatırlarsın belki; toprağı, rüzgârı, suyu… Hepsini hissetmek, bizim için huzurun başlangıcıydı,” dedi.
Sema'nın kalbi hızla çarptı. Bu adam, babasının en yakın dostlarından biri olmalıydı. Yıllar önce burada geçirilen günleri hatırlıyordu; oyunlar, kahkahalar ve köyün huzurlu akşam sohbetleri… O zamanlar ne kadar basit ve ne kadar gerçekti her şey. Bugün ise geçmişi hatırlamak ona eksik kalan parçalarını bulmak gibi geliyordu.
“Huzur nasıl bulunur?” diye sordu Sema, içinde biriken soruların ağırlığını taşırken.
Adam, bir süre sessiz kaldı. Elindeki çiçekleri usulca yere bırakıp başını gökyüzüne kaldırdı. “Huzur, kızım, bazen geçmişin yükünü taşımaktan vazgeçtiğinde gelir. Bazen kendini affettiğinde. Bazen de sadece burada, bu anı hissettiğinde. Onu aramak yerine, senin içinde filizlenmesine izin vermelisin.”
Bu sözler, Sema'nın ruhuna işlerken gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Yıllarca aradığı huzurun peşinden koşturmuştu; bitmek bilmeyen sorumluluklar, kaygılar ve geçmişin yaraları arasında kendini kaybetmişti. Oysa huzur, her an onunla birlikteydi; onun nefesinde, çiçeklerin renginde, rüzgârın fısıldadığı melodide...
Yaşlı adam elini Sema'nın omzuna koydu ve bakışlarıyla ona cesaret verdi. “Bugün buradasın ve bu, senin yolculuğunda çok değerli bir adım. Huzuru kucaklamak, hatırlamakla başlar.”
Sema, derin bir nefes aldı. Artık kendini daha güçlü, daha tamamlanmış hissediyordu. İçinde bir yerlerde hep huzur dolu bu bahçeyi hatırlayacak ve kalbinde taşıyacaktı.
“Teşekkür ederim,” dedi yaşlı adama. Ama adam çoktan gözden kaybolmuştu. Belki de o, Sema'nın içindeki bir hatıranın suretiydi. Belki de yalnızca, huzurun kendisiydi.
Sema, yaşlı adamın ardından kalan hafif sis bulutunu andıran boşluğa baktı. Yokluğun içinde yankılanan sözler, huzuru kucaklamak için geçmişle barışmanın gerekliliğini haykırıyordu. Kalbinin derinliklerinde bir şeyler çözülüyordu; belki yıllardır bağladığı düğümler, belki de tutunduğu kırık hatıralar yavaşça serbest kalıyordu. Huzuru bulmanın yolu, acıları serbest bırakmaktan geçiyordu.
Adımlarını dikkatlice attı, her papatyanın narin yaprakları arasında yürürken toprağın altında saklanan kökleri hissedebiliyordu. Her adım, kendi içinde bir meydan okuma gibiydi; her adımda geçmişten bir yük daha bırakıyordu. Anılar aklında dönmeye başladı: Ailesiyle gülüşleri, kaybettiklerinin ardından döktüğü gözyaşları, hayal kırıklıkları, beklentiler, umut kırıntıları…
Kendi iç dünyasında bir yolculuğa çıkmış gibiydi. Huzuru bulmak sadece dışarıdan gelen bir sessizlik değil, içindeki fırtınaları dindirmekten geçiyordu.
Bir ağacın altında durdu. Ağacın gövdesinde çocukken kazıdığı izlere gözleri ilişti: Küçük harflerle kazınmış bir “S” ve yanına iliştirilmiş bir “A” harfi. Çocukluk arkadaşını hatırladı; beraber ağladıkları, beraber güldükleri o günleri. Bir gün her şeyin değişeceğini bilmeden, sonsuz çocukluğun sarhoşluğunda geçirdiği yılları…
Sema, elleriyle ağacın kabuğuna dokundu. O kazıdığı harfler, yalnızca bir geçmiş anısı değil; şimdiye, bugüne ulaşan köprüydü. İçinde taşıdığı yükleri burada, bu ağacın dibinde bırakmaya karar verdi. O an, uzaktan yine bir melodi duyuldu. Bu kez melodinin sahibi gerçekti. Genç bir çocuk, elinde kemanıyla yanından geçip gitti. Müzik, zamanın durduğu bir ânı hatırlatır gibiydi.
Çocuk başını ona çevirip gözlerinin içine baktı. “Bunu hatırladın mı?” diye sordu. Sesi genç olmasına rağmen tuhaf bir bilgelik taşıyordu. Sema’nın yüzünde bir sıcaklık belirdi. Onun geçmişten gelen bir yankı, çocukluk hayalini gerçekleştiren bir parçası olduğunu hissetti.
“Hatırlıyorum,” dedi Sema, sesi çatallı. “Sanki her şey yeni başlıyormuş gibi.”
Çocuk başını eğdi ve kemanını çalmaya devam etti. Sema, melodinin her bir notasında, hayatının farklı anlarını tekrar yaşadı. Geçmiş, bugüne dokunmuş ve birbirlerine sarılmıştı. Melodi son bulduğunda, Sema artık huzur denen o duygunun sadece varılan bir hedef değil, hayatın içinden geçen bir yolculuk olduğunu biliyordu.
Kendine döndü, derin bir nefes alarak toprağın kokusunu içine çekti. Her nefes, kendini kabul etmenin, geçmişini onurlandırmanın ve geleceğe umutla bakmanın bir işaretiydi. Huzur, onun ellerinde yeniden doğmuştu. Bu bahçede, kendi hikâyesinin yeniden başladığı yerde…
Sema, gökyüzündeki bulutları izlerken huzurun sadece sessizlikle veya geçmişle barışmakla değil, aynı zamanda değişimle dans etmekle de ilgili olduğunu fark etti. Hayatındaki dönüşümler, iyi ya da kötü, onun bir parçasıydı. İnsanlar değişir, zaman geçer ve anılar bazen silikleşir. Ama huzur, değişimi kabullenmekte saklıydı.
Bahçede yürüyerek ilerledi. Karşısına çıkan çalılıkların arasında, yıllar önce hiç dikkat etmediği yeni bir bitki fark etti. Bu, bahçede önceki ziyaretlerinde bulunmayan, rüzgarla gelen tohumların yeşermesiyle ortaya çıkmış bir bitkiydi. Dalları zarifçe eğiliyordu, ama kökleri güçlüydü. Bu bitkiyi görür görmez, hayatındaki her yeni başlangıcı, her kaybı ve yeniden toparlanmayı düşündü. Değişim hep vardı ve o değişimin içinde kaybolmak değil, onunla bütünleşmek gerekirdi.
Bir an durup bu bitkiye eğildi. Elleriyle yapraklarına dokunduğunda, geçmişteki kaygılarını ve geleceğe dair korkularını düşündü. Gençken hep her şeyi kontrol etmek isterdi; planladığı gibi gitmeyen şeyler onu korkuturdu. Ama şimdi, elleri bu genç yaprağın serinliğini hissederken anladı ki, hayatın doğal akışıyla barış yapmak da huzurun bir parçasıydı. Her dal, her yaprak, bir değişim hikayesiydi.
O sırada gökyüzünde ağır ağır süzülen bir kuş belirdi. Sema gözlerini ona dikti. Kuş, rüzgârın akışına bırakmış gibiydi kendini; kanat çırpmadan, kendini direnmeden teslim etmişti rüzgârın iradesine. O an Sema, teslimiyetin ne demek olduğunu düşündü. Kendine, hayata, anın getirdiklerine direnmek yerine akışına bırakmak… Belki de huzur, tüm yükleri serbest bırakıp, kendini hayatın akışına teslim edebilmekten geçiyordu.
Yavaşça ayağa kalktı. Bahçeyi yeniden izlediğinde her şeyin ne kadar canlı olduğunu fark etti; her yaprak titriyor, rüzgâr ile dans ediyor ve her dal yaşamın nabzıyla hareket ediyordu. Ve tüm bu değişimin ortasında huzur, bir sabır ve kabul yolculuğuydu.
Yanından geçen bir rüzgâr, saçlarını savurduğunda kendini hafif hissetti. Uzun zamandır taşıdığı endişeler, onu sürekli kovalayan düşünceler bir süreliğine dindi. Huzur, her şeyi mükemmel yapmak değil, her şeyin mükemmel olmadığını bilmek ve yine de yoluna devam edebilmekti.
Elindeki küçük bir taşa dokundu. Taş, zamanla pürüzsüzleşmiş, nehirlerin içinde döne döne yuvarlanarak kendine bir şekil bulmuştu. "Belki de benim yolculuğum da böyle," diye düşündü. "Zamanla, sürüklenerek, şekil değiştirerek, ama sonunda yumuşak bir huzur bulmak."
Huzur, tüm değişimler arasında kendini kaybetmemek; korkuları, kaygıları, belirsizlikleri sarıp sarmalayarak onlarla dans edebilmekti. Bu dans, sürekli devam ediyordu; değişimlerle, inişlerle ve çıkışlarla... Ve bu dansın içinde huzur, her ritimde yeniden bulunabilirdi.
Sema derin bir nefes aldı, kalbindeki bu farkındalıkla bahçede bir kez daha yürümeye devam etti. Değişim onu sarsmayacak, aksine onu daha da güçlü yapacaktı. Huzur, her şeye rağmen kendisiyle barışmanın, kendini affetmenin ve her anın tadını çıkararak değişime kucak açmanın ta kendisiydi. Emin Erman, Kasım 2024.